top of page
Yazarın fotoğrafıTuvART Haber

Türk Dili

Orhan Hançerlioğlu, 1989 yılında kaleme aldığı makalesinde dil ve fikir arasındaki bağı irdeliyor. "Dili olmayanın fikri, fikri olmayanın dili olmayacağı" düşünce ve tespitini ispatlarla yazısında paylaşıyor.



Reisi Cumhur Sebahattin Öztürkoğlu Arşivinden

Yarına Mektuplar - Üçüncü Makale

Cumhuriyet Gazetesi

28 Eylül 1989

Sayfa 2


HABER ADI : Türk Dili

MAKALE YAZARI: Orhan Hançerlioğlu



TÜRK DİLİ


Üç yıldır bir Türk Dili Sözlüğü yapmaya çalışıyorum. Değerli dostum İsmet Zeki Eyüboğlu da bana yardımcı oluyor. Birkaç aya kadar bitirip yayımlayacağım. Ama böylesine başarılması güç bir işe girişmeyi neden göze aldığımı soranlara söyleyecek birkaç sözüm var.


Her şeyden önce bilinmelidir ki dilimizi yabancı sözcüklerden arındırma çabaları aşırı bir ulusçuluk gayretkeşliği değildir. Dilimiz de her dil gibi başka dillerden en aza indirilmiş ölçüde yararlanacaktır. Bilimsel gelişmelere koşut olarak dilimize de hemen her gün istemesek de kimi yabancı sözcükler katılacaktır. Biz de bütün uluslarla birlikte "telefon" diyeceğiz, "otobüs" diyeceğiz, "elektrik" diyeceğiz.


Bütün bunlar doğaldır. Dilimizi özleştirme çabalarının bilimsel gerekçesiyle ilgisi yoktur.



DÜŞÜNCESİ OLMAYANIN DİLİ YOKTUR


Öyleyse neden Türkçe? Bunu kısaca şöyle açıklayabiliriz:


Dille düşüncenin ayrılmazlığı, düşüncenin dili ve dilin düşünceyi geliştirdiği bilimsel bir gerçektir.


Doğada insanlaşma süreci süreci, dil eytişimiyle başlamıştır.

Düşüncesi olmayanın dili, dili olmayanın düşüncesi olamaz. Bunun en belli örneği hayvanların düşüncesi yoktur, çünkü dilleri yoktur. Demek ki düşüncemizi geliştirmemiz için dilimizi geliştirmemiz gerekir.


Dilin gelişmesi demek, türetilmesi demektir. Türetilmeyen dil gelişmez, dil gelişmeyince düşünce de gelişmez.


Bir sözcüğü bilmek demek, onun kök anlamını bilmek demektir. Kök anlamını bilmediğimiz sözcükleri, anlamını gereği gibi kavramadan ancak bir papağan gibi söyleyebiliriz. Nitekim kıllet kökünden gelen istiklâl sözcüğünü yüzyıllarca bir papağan gibi kullanmış ve ondan hiçbir sözcük türetmemişiz. Ama bunun Türkçesi olan bağımsızlık sözcüğünün bağ kökünden birkaç yılda otuza yakın yepyeni sözcük türettik. Daha da türeteceğiz.


Kök anlamlarını bilmediğimiz sözcükleri türetemeyeceğimiz gibi anlamlarını bilsek bile yabancı kökleri Türkçemizin kurallarıyla türetemeyiz. Öyleyse dilimizi ve bununla bağımlı olan düşüncemizi geliştirmek için Türkçe sözcükleri, özellikle de bir Türk Dili Sözlüğü edinmemiz gerek.


Böyle bir sözlük oluşturma denemesine girişmemin nedeni budur.


Osmanlıca adını verdiğimiz karma dil, başta Farsça ve Arapça olmak üzere Almanca, Cermence, Bulgarca, Ermenice, Fransızca, İbranice, İngilizce, Slavca, İspanyolca, İtalyanca, Latince, Rusça, Yunanca ve Türkçe on altı dilin karışımından oluşmuştur. Bu karışımın kargaşası içinde bir sözcüğün gerçekten Türkçe olup olmadığını saptamak kolay değildir. Örneğin hemen bütün sözlüklerde Türkçe olarak gösterilen amaç, tanrı, baca, armağan, çalap, baba, bunalım, duman, göl, kanca, kancık, ortak, şaman, tek, tekel, yüce sözcükleri dilimize yabancı dillerden aktarılmıştır. Genellikle Türkçe sanılan ve Türk kökenli olmayan sözcüklerin sayısı inanılmayacak kadar çoktur. Kaldı ki C, F, Ğ, H, J, L, M, N, R, P, Ş, V, Y, Z harfleriyle başlayan Türkçe sözcük yoktur. Bu on üç harften biriyle başlayan birkaç sözcük ya fokurdama, hırıltı, mırıltı, şırıltı vb. gibi doğal seslerden yansıma (onamatope) sözcüklerdir ya da çibinlik - cibinlik örneğinde olduğu gibi ses dönüşmelerinden oluşmuş sözcüklerdir. Öyle ki Türkler bu harflerin kimileriyle başlayan yabancı sözcükleri kullandıkları halde söyleyememişlerdir. Örneğin Rumeli yerine Urumeli, ruba yerine uruba, Rus yerine Urus demişlerdir.




ÇEŞİTLİ BÖLGE TÜRKÇELERİ


Bilimsel verilere göre Türk'ün ve dilinin kaynağı Orta Asya'dır. Ne var ki Orta Asya'da Türklerden başka uluslar da yaşamışlardır. Orta Asya'nın çeşitli dilleri arasından gerçek Türkçeyi ayırıp saptamak, yorucu çalışmaları gerektirmiştir.


Konuyla yakından ilgilenenler Sergey Efimoviç Malov'un, V. Radloff'un, J. Klaproth'un, K.H. Menges'in, Aleksandr N. Samoyloviç'in, L.Ligeti'nin, Nikolay A. Baskakov'un, Kaare Grönbech'in Türkçeyi sınıflandırma çabalarını bilirler.


Eski Türkçe ya da Asya Türkçesi adını veridğimiz ilk metinler, altıncı yüz yıldan kalan Göktürkçe (Orhon ve Yenisey yazıtları) ve Uygurca metinlerdir. Daha sonra Çağatayca, Karahanlıca, Oğuzca, Kıpçakça, Azerce, Türkmence metinler bunlara katılmıştır.


Günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerinde şu Türkçeler konuşulmaktadır: Yakut, Uygur, Salar, Soyon, Karakas, Şor, Abakan, Çuvaş, Başkurt, Kazan, Volga, Sibirya, Çolım, Baraba, Tobol, Kırgız, Kıpçak, Özbek, Türkmen, Karakalpak, Kazak, Balkar, Kırım, Çıtak, Gagavuz, Karaim ve Türkiye Türkçeleri.


Bugün Türkçe deyince anlamamız gereken diller bunlardır.


Dilimiz gerek kökler gerek ekler bakımından çok varlıklı bir dildir. Profesör Doktor Doğan Aksan'ın Türkçe'nin Gücü adlı yapıtında (Türkiye İş Bankası Yayını) dediği gibi :


"Bu benim anadilim denizdir, derinliğiyle, gözün erişemeyeceği genişliğiyle, sınırsız gücü, güzellikleriyle... Dibinde gün görmemiş inciler yatar. Üstünde bin bir rengin çalkantısı var. Bu benim denizim Türk insanının içliliğinin, duyma ve düşünme gücünün, dünyayı görüşünün en iyi yansıtıcısıdır. Onun çektiklerini, duyduklarını, özlediklerini dile getirir. Türkçeye eğiliniz. Tek tek sözlerine bakınız. Onlar da Türkün bilgeliğini görecek, yüzyıllar boyunca doğayla iç içe geçen yaşamını öğrenecek, sevgisini, yaradılışının yüksek değerlerini sezinleyecek, bu sözlerin birçoğunda şiir tadı bulacaksınız."

Yabancı dil bilginlerinin de söyledikleri gibi dillerin en varlıklılarından biri olan Türkçemizin verimli köklerini saptayabilmek için başta Kaşgarlı Mahmut'un Divanı Lügagit Türk'ü olmak üzere Hüseyin Kazım Kadri'ninTürk Lügati, Eduard Pekarsky'nin Yakut Dili Sözlüğü, A. Caferoğlu'nun Eski Uygar Türkçesi Sözlüğü, H. Passonen'in Çuvaş Sözlüğü, K.H. Yudahin'in Kırgız Sözlüğü, Şemsettin Sami'nin Kaamusu Türki, Alexandre Handjeri'nin Dictionnaire Français - Arabe - Persan et Turce, İsmet Zeki Eyüboğlu'nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Türk Dil Kurumu'nun Tarama Sözlüğü, Derleme Sözlüğü ve bütün Terim Sözlükleri vb. değerli yapıtları teker teker taramak gerekli.


Yorucuydu ama çok sevkli idi.

İğneyle kuyu kazdım ama değerdi.


İsmet Zeki Eyüboğlu'nun yayımlanmak üzere bulunan Türkçe Kökler Sözlüğü'nde dediği gibi "Türk Dili kimliğini, uygarlık alanındaki yerini, değerini, önemini ancak Atatürk'ün gerçekleştirdiği Dil Devrimi'nden sonra anlama olanağı bulmuş, Türk denen insan yalnızca bu devrimden sonra kişiliğinin, benliğinin bilincine varabilmiş, bir Ulus olmanın yaratıcı odağını arama gereğini duymuştur. Türk dilini Arap - Acem dillerinin yardımıyla güncel gereksinimleri karşılayan yüzeysel, yavan, sığ bir anlatım aracı diye gören sözde aydınların ulusal bilince ulaştıkları söylenemez.


Ulusal bilincin ışıldağını yakan, konuşulan dilin özgün içeriğidir. Kökleri özgün olmayan bir dilin geliştirici, yaratıcı özü de yoktur.


Kendi diliyle düşünemeyen, başka dillere el açan bir toplumda bilinç aydınlığının yerini dil tutsaklığı alır.

Dil tutsaklığı ise kişiyi özünden koparan, varlığının bilincine varmaktan uzaklaştıran, düşünsel yaratıcılığı aktarmacılığa dönüştüren, verimsizliğin karanlığında el yordamıyla yürümeye alıştıran olumsuz bir durumdur.



Türk Ulusu, dokuzuncu yüzyıldan 1928 öncesine değin 1100 yıl bu acı gerçeğin ağırlığı altında ezilmeye alıştırılmış, yabancı dillerin sağladığı olanaklarla ayakta durmaya çalışmış, düşünsel varlığının besleyici öğelerini başka toprakların ürünlerinden edinmeye yöneltilmiştir.


Bir Ulus, kendi dilinde konuşup düşünmezse onda bağımsızlık, özgürlük, yaratıcılık, benlik, kişilik, erdem, yücelik, özlülük vb insanı biçimlendiren kavramların üretilmesi olanaksızdır. (İsmet Zeki Eyüboğlu, Türkçe Kökler Sözlüğü, Remzi Kitabevi)



SONUÇ

Türk Dilini Osmanlıca'nın öteki on beş dilinden ayırarak bir sözlükte toplamak denemesi, ülkemizde ilk kez yapılıyor. Bu yüzden eksiklerin ve yanılgıların bulunması doğaldır. kaldı ki eksiksiz ve yanılgısız bir yapıt şimdiye değin yayımlanmamıştır. Bundan sonra da yayımlanmayacaktır.


her yapıtın eksikliği ve yanılgıları, yeni yapıtlarla tamamlanır, düzeltilir. Gelişmenin gereği budur. Petit Larousse ıllustre'nin önsözünde denildiği gibi "Bugün Larousse denilince güvenilir ve söz götürmez bir sözlük anımsanıyorsa bunun nedeni bu yapıtın yüz yıl süren bir çalışmanın, yüz yıllık araştırma ve düzeltmelerin ürünü oluşudur."


Dilimizi geliştirmeyi, düşüncemizi geliştirmek ve çağımızın bilimsel verileriyle düşünebilmek için istiyoruz. Türk Diline dört elle sarılmamızın tek nedeni budur.



71 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


Tuva, Tuvart, Tuva Art, Tuvart Haber

Haber

bottom of page