Türkiye'de Kuzey Anadolu’nun batı kesiminde, Karabük iline bağlı Safranbolu ilçesi hakkında kısa bilgiler.
Çevresi Paleolitik Çağdan beri iskân edilen ve antik kaynaklarda Paflagonya olarak adlandırılan bölgede Persler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Danişmendoğulları, Çobanoğulları, Selçuklular, Candaroğulları Beyliği ve Osmanlılar egemen olmuşlardır. Başta Eflani olmak üzere, Safranbolu çevresinde çok sayıda höyük ve tümülüs, kaya mezarları ve kabartmalar bulunmaktadır. Ayrıca, Konarı köyünde Yücek Tepe olarak adlandırılan bir tümülüs vardır. Safranbolu’nun güneyindeki Sipahiler köyünde de bir Roma tapınağı mevcuttur. Birçok kalıntının bulunduğu Hacılarobası da, kapsamlı araştırmaların yapılmasını beklemektedir.
Hititlerden beri iskân gördüğü bilinen Safranbolu’da, Türk Dönemi öncesine ait hiç bir maddi veriye sahip değiliz. Nitekim, kesin tarihi bilinmeyen yerleşmenin merkezindeki Kalesinden günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir. Kentin, Dünya Miras Listesinde yer almasını sağlayan ana özelliği, yaklaşık son 20 yıldır, başta Kültür Bakanlığı ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşların katkılarıyla korumaya çalışılan 18.-19. yüzyıllara ait Osmanlı kent dokusudur.
Bütünüyle Korunan Kent: Safranbolu
Safranbolu’yu bugün ülkemize ve dünyaya tanıtan, bir bölümü titiz onarımlarla işlev kazandırılan ve koruma altına alınan konutlarıdır. 18.-20. yüzyıllara ait yaklaşık 2000 civarındaki geleneksel Safranbolu evi hem mimarî özellikleri, hem de konumları ile dikkati çekerler. Genellikle duvarlarla çevrilmiş bahçe içinde, üç katlı ve 6-8 odalı olan haremlik ve selâmlıktan oluşan evlerde, işlevsellik kadar estetik kaygılar da önem taşımaktadır. Bu olguyu yapıların cephe düzenlemeleri, ahşap konsollara oturan çıkmaları, uzun saçakları, ahşap kapı kanatları ve kapı tokmaklarında; iç mekânlarında mimarî ile bezemenin uyumunda bulmak mümkündür. Evlerin giriş katında yer alan hayatların taş kaplamalı örnekleri “taşlık” olarak da adlandırılır. Ayrıca, ahırlar, büyük ocaklar ve ambarlar da bu katta yer alır. Günlük yaşamın büyük bir bölümünün geçtiği orta katta mutfak ve selâmlığa yemek servisi için kullanılan dönme dolap yer alır. Evlerin mimarîsi ve bezemesiyle en çok özen gösterilmiş üst katı, sofa çevresindeki odalardan oluşur. Sedir ve ocakların bulunduğu odalarda özellikle dolaplar, ocakların iki yanındaki sergenler ve tavanlar ahşap süslemeleri ile etkileyicidir.
Büyük konaklarda havuzlu odalar da görülür. Asmazlar Konağı’nda havuz orta katta, buna karşılık Hacı Hüseyinler Evi’nde bahçe içindeki bağımsız selâmlık köşkünde yer alır. Kavsalar ve Cebeciler evleri gibi örneklerde, başodalar, çeşitli manzaralar ve bitkisel bezemeler içeren kalem işleriyle dikkat çekicidir. Çok sayıdaki ince-uzun dikdörtgen pencereler, dıştan “muşabak” denilen ahşap kafesleriyle göze çarparlar. Evlerin saçak köşelerinde uğur getirmesi için geyik boynuzu asılması geleneği oldukça yaygındır.
Safranbolu’nun iki önemli kesimi, Çarşı ile Bağlar semtleridir. Çarşıda, lonca düzeni içinde üretim yapan esnaf ve zanaatkârın uğraştığı dericilik, yemenicilik, demircilik, bakırcılık, semercilik, nalbantlık, manifaturacılık, saraçlık, dokumacılık, mutaflık, keçecilik ve kereste ticareti artık yok olmaya yüz tutmuştur. Ancak, Çarşı, hâlâ kasabanın ticarî ve kültürel merkezini oluşturmaktadır. İlçenin yukarı kesiminde, bahçe içindeki evleri ile dikkati çeken Bağlar ise, Safranbolu’nun yazlık bölgesidir.
Safranbolu'da Camiler ve Diğer Eserler
Safranbolu’nun genel dokusunun yanında, ilçedeki anıtlar da tek başlarına önemli özellikler gösterirler. Yerleşimin en eski yapısı, ahşap tavanlı camilerin ilki olan Cami-i Kebir mahallesindeki Eski Cami, diğer adıyla Gazi Süleyman Paşa Camii’dir. Yapının kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber, 1309-1340 yıllarında Candaroğlu Beyliği’nin başında bulunan, sanata ve sanatçılara yakınlığı ile tanınan Şücaüddin Süleyman Paşa tarafından yaptırıldığı görüşü hakimdir. Onarımlar sonucu yapı özgün görünümünü tamamen yitirmiş durumdadır. Yine Süleyman Paşa tarafından inşa ettirildiği belirtilen ve artık kullanılmayan Eski Hamam'ın Bizanslılar zamanından kaldığı öne sürülmektedir.
Çarşı içindeki Cinci Hanı 1640-48 yıllarında, Köprülü Camii 1656-61 yılları arasında inşa edilmiştir. 1779 tarihli Kazdağlı Camii ise ortası kubbe, yanları aynalı tonozla örtülü üç bölümlü son cemaat yeri, kare plânlı ve tromp geçişli kubbeyle örtülü ibadet mekânından oluşur. Safranbolu’daki ikinci ahşap tavanlı örnek, İzzet Mehmet Paşa mahallesindeki Hidayetullah (Dişçi) Camii’dir. Yakınındaki, günümüze gelememiş çeşmenin kitabesine dayanarak caminin 1693-94 yılında inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. Safranbolu’nun en anıtsal yapısı olan İzzet Mehmed Paşa Camii, Sadrazam Safranbolulu İzzet Mehmed Paşa tarafından 1796 yılında inşa ettirilmiştir. Çoğu moloz taşlarla yapılmış ve sıva ile kaplanmış diğer camilerden farklı olarak kesme taşlarla kaplanmıştır. Üzerinde Sultan III. Selim’in (1789-1807) tuğrası bulunan mermer minberin bezemeleri dikkat çekicidir. Örtü sistemi ise kalem işleriyle süslüdür.
1767 yılında inşa edilen Dağdelen Camii ile 1878 yılında bir derenin üzerine inşa edilmiş yuvarlak kemere oturan Lütfiye (Kaçak) Camii önemli eserler arasında sayılmalıdır. Lütfiye Camii, gerek tavanı, gerek ahşap korkuluklu mahfili, gerekse de ahşap minaresi büyük ölçüde özgünlüğünü korumaktadır. Yapının kanımızca daha iyi bir biçimde korunmasının temel nedenlerinden biri, yerleşim merkezinin dışında yer alması ve az sayıda cemaati bulunmasıdır. Mescit Mahallesindeki 1885 tarihli Mescid Camii de ahşap tavanlı örneklerdendir.
İlçedeki 4 türbeden üçü Halvetî tarikatı şeyhleri için yapılmıştır. Hacı Emin Efendi Türbesi (1866), Şeyh Mustafa Türbesi ile Ali ve Hasan Baba Türbesi'nin (1871) yanında, 1845 yılında Safranbolu’da vefat eden Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa için yaptırılan türbe, benzerleri arasında en gösterişli olandır.
Safranbolu’nun çeşitli mahallelerinde bulunan çok sayıda çeşme arasında 1661 tarihli Köprülü, 1691 tarihli Taş Minare ve 1803 tarihli Hidayetullah çeşmeleri camileri ile birlikte yapılmış, diğerleri ise müstakil örneklerdir. Müstakil örneklerden en erken tarihlisi, Baba Sultan mahallesindeki 1682 tarihli Hürgele (Akça Su) Çeşmesi’dir.
Safranbolu’nun Kıranköy semtinde yer alan Ulu Cami ise, 1956 yılında kiliseden dönüştürülmüştür. Hagios Stephanos adıyla tanınan Kilise’nin 1093 yılında yaptırıldığı öne sürülmektedir.
Safranbolu, yalnız konutlarıyla değil, değişik özellikler gösteren Osmanlı anıtlarıyla da önemlidir. İlçenin ticaret dokusunu oluşturan Çarşı içinde ve Çeşme mahallesinde yer alan Cinci Hanı, Cinci Hoca namıyla tanınan Safranbolulu Kazasker Molla Hüseyin Efendi tarafından 1640-48 yıllarında yaptırılmıştır. Moloz ve kesme taşlarla yapılmış han, revaklı açık avlu ve kapalı bölümden oluşan karma tipteki hanlardandır. Özgününde ocak nişli ve kubbeli 65 odası olan yapı, sonraki onarımlarda büyütülerek 150 odalı hale getirilmiştir.
Safranbolu'nun Geleceği
Yapı korumacılığı kaygısının yanı sıra, bezemeli tarihî mezar taşları da bulunan Mezarlığı, başta deri işleri, ahşap, örmecilik ve keramik olmak üzere geleneksel el sanatı ürünleri de yaşatılmalıdır. Ayrıca, Safranbolu’nun ve çevresinin ormanlarından kanyonlarına kadar doğal güzelliklerinin de ihmal edilmemesi gerekir. 17 Aralık 1994’de Dünya Miras Listesine dahil edilen Safranbolu’nun bugünkü özellikleriyle bütün olarak korunması kamu kurumlarından özel kuruluşlara, üniversitelerden enstitülere, korumacılık alanında uzman olan kişilerden Safranbolululara kadar hepimizin ortak sorumluluğudur. Çevredeki, özellikle Eflani yöresindeki, Türk Dönemi öncesi kalıntıların, kaya anıtlarının, höyük ve tümülüslerin, yapılacak bilimsel kazı ve onarım çalışmalarıyla bir an önce değerlendirilmesi de aynı ölçüde önem taşımaktadır. Önemli gördüğüm bir konuya da işaret etmek isterim. Bilindiği gibi Safranbolu, özellikle sivil mimarlık örnekleriyle çok sayıda turistin ziyaret ettiği bir beldemizdir. Ev Pansiyonculuğu Geliştirme Projesi kapsamında yapılanlar kuşkusuz övgüye değer girişimlerdir. Ancak, evlerin kapasitesi zorlanarak ve çağımız koşullarına uygun hale getirilme çabasıyla geleneksel özelliklerinin ve ilçenin kent dokusunun bozulmasına hiçbir biçimde göz yumulmamasına özen gösterilmelidir.
Safranbolu YÖRÜK KÖYÜ
Safranbolu’ya 11 km uzaklıktaki bu “Müze Köy”e Safranbolu-Araç karayolu üzerinden gidilmektedir. Kültür Bakanlığı tarafından 1997 yılında gerçek bir Türk-Türkmen Köyü oluşu ve tarihi yapılarının görkemi nedeniyle koruma altına alınmıştır. Safranbolu’nun küçük bir maketidir. 93 tescilli eser bulunmaktadır.
16.yüzyılda Safranbolu yöresinde yaşayan göçebe cemaatlere “Yörükan-Taraklı” ya da “Yörükan-ı Taraklıborlu” adı verilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Safranbolu, biri bugünkü Safranbolu ilçe merkezinde Medine-i Taraklıborlu diğeri merkezi bugünkü Yörük Köyü adını taşıyan aşiretler için kurulmuş olan Yörükan-ı Taraklıborlu adını taşıyan iki ayrı kazadır. Her iki kazanın da merkezi Kütahya olan Anadolu Beylerbeyinin Bolu Sancağına bağlı olduğu bilinmektedir.
Yörük köyü ile ilgili yazılı efsanelerde, Yörüklerin 14.15.yüzyıllarda göçer durumda oldukları kendilerine özgü vergi düzeni ile ayrı bir kariye teşkil edecek şekilde bir kadıya bağlanıp zaman içerisinde yerleştirildikleri ve bu kazanın merkezi olarak bugünkü Yörük köyünün tespit edildiği ve uzun sürede yüzyıllar boyunca konumlarını devam ettirdikleri anlaşılmaktadır. Köyün yaşlılarının kendi atalarından duydukları efsaneye göre; Osmanlının başlangıcı olan Kayı boyunun Karakeçili aşiretine bağlı olarak, buraya yani, Safranbolu’nun Taraklı Borlu yöresine, geniş aileleri ve hayvanları ile 3 kardeş gelmişler. Adları Hüseyin, Hacı ve Davut. Bu geniş oba yerleşirken, büyük kardeş Hüseyin, bu Yörük Karyesini kurmuş. Öbürleri de yine kendi adlarını taşıyan “Hacılar Obası ve “Davut Ovası’nı “ kurmuşlar.
19.yy ikinci yarısında özellikle ll. Abdülhamit döneminde, Yıldız Sarayının muhafız biriminde Karakeçili aşireti bireylerinin yer aldığı , hatta sarayın dış binaları ve bahçeleri Arnavut ve Boşnak kökenli muhafızların korumasına bırakılmışken, Hünkarın yattığı binanın gece ve iç güvenliğinin Karakeçili aşiretinden gelme elemanlara emanet edildiği bilinmektedir. Bu askerlik hizmetleri dolayısıyla bir dönem Yeniçeriler yoluyla Bektaşilik dünya görüşünün Yörük Köyü’nde bazı aileleri etkilediği ,fakat 19. yy başlarında bu etkinin ortadan kalktığı Köydeki mezar taşların incelemesinden anlaşılıyor.
Safranbolu’nun aksine arsa ve engebeli arazi sorunu olmayan Yörüklüler evlerini nerede ise bitişik nizamda inşa etmişlerdir. Anadolu köylerinde genellikle görülen ev kümelenmesi yerine ana cadde boyunca yapılanmışlardır. Evlerin tümünün kendilerine ait bahçeleri vardır. Yörük’ün kent boyutlu evlerinde kırsal bir yaşama sanatı hakimdir. Osmanlı dönemi klasik üslubun ev mimarisindeki en güzel örnekleri ile dolu, bilinen köy evi tarzının dışında bir yerleşme, adeta tümü birer konak niteliğindedir.
Köyden yetişmiş, İstanbul’da ve Ankara’da oturan aydın kişilerin kurdukları, “Yörük Köyü Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma Vakfı “ , bu girişimlerin öncüsü olarak bağış yolu ile köyün en görkemli yapısı Muratoğlu Konağı’nı restore ettirmişlerdir. Köyün gezilen Çamaşırhanesi ve Sipahioğlu Konağı Safranbolu turizmine önemli bir hareket ve çeşitlilik getirmektedir.
Comments